Son dönemde kurucularından olduğu Derin Yoksulluk Ağı’yla kamuoyunun dikkatini çekmeyi başaran Hacer Foggo, bugün kaleme aldığı ‘‘Yoksulluk ‘onurlu bir yaşam sorunudur’’ başlıklı yazıda yoksul ailelerin aç kalma korkusunu ve yaşanan adaletsizlikleri gözler önüne serdi.
Yoksulluk “onurlu bir yaşam” sorunudur
Metropoll Araştırma’nın Kurucusu Özer Sencar, geçen hafta Twiter hesabından elektrik ve su faturalarının ödemelerine ilişkin yapılan anket sonuçlarını paylaştı. Elektrik faturalarına ilişkin “Elektrik ve su faturalarınızı öderken zorlanıyor musunuz?” sorusuna karşı ailelerin yüzde 53.7’si elektrik ve su faturalarını öderken çok zorlandığını ifade etti.
Yine “Bu kış ısınmak için kullanacağınız kömür ve doğalgaz alımında zorlanacağınızı düşünüyor musunuz?” sorusuna ise halkın yüzde 82’si “Çok zorlanacağım” ve “Biraz zorlanacağım” yanıtını verdi. Bu anket aynı zamanda yurt genelinde derin yoksulluk yaşayanların durumunu gösteren çok çarpıcı bir örnek.
Ayrıca yoksulluğun çoklu boyutunu, yoksulluğa sadece gelir üzerinden değil “ısınabilme” ve “karanlıkta kalma” üzerinden de bakılması gerektiğini ve yine “ruhsal boyutunun” da ölçülmesi için ışık tutan önemli bir çalışma.
Çünkü, derin yoksulluk, gelen kışın sobayı, gelen sonbaharın çocuğuna kırtasiyeyi, üniformayı, gelen yazın tatil planı değil kışa hazırlığı hatırlatmasıdır aynı zamanda.
Derin yoksulluk geçtiğimiz hafta bana bir babanın söylediği gibi, “sana söz verdiğim gibi ölsem kalsam da çocukların çantalarına temiz su ve çikolatalı ekmek koyup okula gönderiyorum” demesidir.
Derin yoksulluk oto tamir ustasını şikayet edemeyen ve ekmek kapısı olarak gören ailenin “aç” kalma korkusudur.
Derin yoksulluk, “fabrikadan çıkardılar 3 aylık maaşım da içeride kaldı” diyen Ali, “çekçeğimi aldılar, gizli gizli çuvalla kağıt topluyorum” diyen Ferit, inşaattan düşen işçi, harçlığını çıkarmak için mevsimlik işçi olarak gittiği yerde sele kapılan üniversite öğrencisi, kaldığı konteyner de yanarak hayatını kaybeden inşaat işçileridir. Derin yoksulluk, oto tamir ustaları tarafından kayışla, hortumla dövülen çocuklardır ve oto tamir ustasını şikayet edemeyen ve ekmek kapısı olarak gören ailenin “aç” kalma korkusudur.
Sosyal yardım merkezlerinde, belediye kapısında, işkur kapısında, erzak, kömür kuyruğunda, pazarda kalan sebzeleri almak için akşam saatini beklemektir, derin yoksulluk.
“Bizi aşağılıyorlar, bizi kovuyorlar, biz yüzsüzlük yapıp yine gidiyoruz. Sanıyorlar ki bizim onurumuz yok. Bizi değersizleştiriyorlar ama biz çocuklarımızın önlerine yiyecek koymak için oralardayız, bari onlar kendilerini değerli hissetsinler diye” söyleyen kadınların bu kapılar etrafında dönen hayatlarıdır.
Çocuğunun eşinin, hastalanma ihtimaline karşı ya da zor için kapı önüne hurda yığmaktır. Elektriğini kestiklerinde tutuklanma korkusu ile yaşamaktır. Bir milletvekili, kaymakam, vali geldiğinde iki büklüm hazırolda beklemektir.
‘‘Kimse sizi fark etmez, kimse sizi görmez’’
Peki, bu insanların hislerini hangi veriye göre nasıl ölçeceğiz ?
Onlara önyargılı bakanları, tanımadan, dinlemeden küçümseyenleri hangi bilimsel veriye göre araştıracağız?
Derin yoksulluk yaşayanlar temel haklarına erişmek için insan onuruna uygun olmayan bir sistem içinde sıkışıp kalırlar. Herkesin ulaşım hakkı vardır ama cebinizde 3 lira minibüs parası yoksa saatlerce yürürsünüz. Kimse sizi fark etmez, eğer şanslıysanız yolunuz üzerinde bir bank varsa dinlene dinlene yürürsünüz gideceğiniz yere. Kimse sizi görmez…
Okuma yazma bilmezsiniz ama her okula gittiğinizde çocuğunuzun ödevleriyle ilgilenmediğiniz için küçük düşürülürsünüz. Haklarınızı bilmeniz için okuma yazma bilmeniz şart oysa.
Yoksulluk nedir, nasıl tanımlanır, derin yoksulluk neyi tetikler?
Yoksulluk gelecekten, çok kıt kaynakları veya varlıklarını kaybetme korkusudur.
Yokluk arttıkça başkalarına karşı büyüyen korku sürekli hale gelebilir. Çekçeğine el konulması, çocuğunun aç kalması, fabrikadan çıkartılmak, işini kaybetme ihtimali, mobbing, eşinden şiddet gören yoksul bir kadının ne kadar katlanacağını, nereye gideceğini bilememesi.
Derin yoksulluk yaşayanlar günlük adaletsizlik içinde her gün ama her gün bu deneyimlerini içselleştirdiklerinde, özgüvenlerini de kaybederler, ebeveynler acı çeker, çocuklar acı çeker ve sonunda birbirlerinin acılarını tetiklerler. Her seçimde ellerinde reçete ile geldiklerini, onları dinlemediklerini, biraz dertlerini anlatmaya başladıklarında siyasetçilerin savunmaya geçtiklerinden söz ederler.
Her şey adalet, eşitlik ve özgürlük için
Dinlemek en önemli derstir. Gerçekten dinlediğinizde birlikte çalışmaya başlarsınız ve o reçeteyi de birlikte yazarsınız.
Dinlemeye başladığınızda, yoksulluk içindeki insanlar başlarına gelen haksızlıklarını anlattıklarında ADALETE özlemlerini hissedersiniz. Sokakta, medyada, okulda, çalıştıkları işlerle ilgili, küçümsenip hor görüldüklerini anlatmaya başladıklarında EŞİTLİKTEN, kamu kapılarında, beklerken başlarına gelenleri anlattıklarında ÖZGÜRLÜK‘ten söz istediklerini anlarsınız.
İşte bütün bu nedenlerle “yoksulluk sadece bir gelir meselesi değil, aynı zamanda onurlu bir hayat sürebilme meselesidir. Dayanışma da, hayırseverlik ya da kendini rahatlatma değil temel haklar ve eşitlik için bir adım atmaktır.